İstanbul’un kalbinde, Karaköy’ün tarihi dokusuna gizlenmiş bir hazine var: Salt Galata. Bir zamanlar Osmanlı Bankası’nın görkemli binası olarak hizmet veren bu mekân, günümüzde sanat ve kültür severlerin buluşma noktası haline gelmiş durumda.
Tarihi Bir Yolculuk
Salt Galata’nın hikayesi 19. yüzyıla uzanıyor. 1892 yılında, Fransız asıllı Levanten mimar Alexandre Vallauri tarafından Bank-ı Osmanî-i Şahane (Osmanlı Bankası) için tasarlanan bina, dönemin en modern ve etkileyici yapılarından biri olarak kabul ediliyordu. Neoklasik üsluptaki bina, Osmanlı mimarisinin zarif detayları ile Avrupa eklektizminin görkemini harmanlayan etkileyici bir tasarıma sahiptir.
Bir Tarihin Yankısı, Bir Sanatın Yuvası: Mekân Mimarisi
Bankalar Caddesi’ne bakan cephe, neoklasik üslubun zarif çizgilerini taşır. Heybetli sütunlar, simetrik pencereler ve zarif frizler, binaya otoriter bir hava katarken, Haliç’e bakan cephede ise oryantalist dokunuşlar ön plana çıkar.
Binanın dış cephesini süsleyen Neo-Rönesans üslubundaki heykeller, kabartmalar ve sütunlar, dönemin sanatsal zevkini yansıtırken; İç mekânlarda ise mermer zeminler, yüksek tavanlar ve vitray pencereler dikkat çekmektedir. Binanın en etkileyici bölümlerinden biri ise avlusudur. Güneş ışığının içeriye dolduğu bu avlu, dinlenmek ve tarihi atmosferi hissetmek için ideal bir mekândır.
İki farklı karakteri olan Salt Galata, Avrupa ve Asya kıtaları arasında ‘köprü’ konumda olması, mimari üslubuna etki ederek Doğu ve Batı arasındaki ilişkiyi anımsatmaktadır. Birbirinden farklı tasarıma sahip cepheleriyle de bulunduğu çevrenin siluetine uyum sağlarken, mekânsal dönüşümü ile İstanbul’un ikonik yapıları arasında sayılabilmektedir.
Osmanlı Bankası’na öncelikle üç katlı, dört kapılı kasalar kurulmuş ve yapı, bu kasa dairesi üzerine inşa edilmeye başlanmıştır. Barındırdığı farklı mekânlarla döneminde sadece bir banka yapısı olmanın ötesinde kompleks bir yapı olarak kullanılan Salt Galata, zaman içerisinde toplumda gerçekleşen değişim ve dönüşümler yeniden işlevlendirilmesine uygun bir mimariye sahiptir.
Tarihe ve Sanata Dokunmanın Keyfi Salt Galata’da
1999 yılında Osmanlı Bankası’nın taşınmasıyla birlikte boşta kalan yapı, 2005 yılında Vehbi Koç Vakfı’nın desteğiyle restore edilir. Kullanıma girdiği tarihten itibaren çok çeşitli nedenlerle yapısal müdahalelere maruz kalan yapı, 2011 yılında Ağa Han ödüllü mimar Han Tümertekindanışmanlığında, projelendirme ve yeniden işlevlendirmeçalışmaları ile SALT’ın çok katmanlı program gereksinimlerine birebir hitap edecek şekilde kurgulanarak Salt Galata adıyla kültür ve sanat mekânı olarak halka açıldı.
Bugün Salt Galata, modern ve çağdaş sanatın yanı sıra, tarih, mimarlık ve tasarım gibi farklı disiplinlere odaklanan sergilere ev sahipliği yapmaktadır. Sergi alanlarının yanı sıra, Salt Galata’da bir kütüphane, araştırma merkezi, kafe ve restoran da bulunmaktadır.
Salt Galata’nın taş duvarları, şehrin değişimiyle birlikte adeta birer tanıklık taşır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına ev sahipliği yapan bina, İstanbul’un kültürel hayatında önemli bir yere sahiptir. Farklı disiplinleri bir araya getiren programları ve özgün sergileri ile sanatseverleri cezbediyor. Aynı zamanda, araştırmacılara ve öğrencilere de açık olan kütüphanesi ve araştırma merkezi ile önemli bir bilgi kaynağı görevi degörmektedir.
Siz de bu eşsiz ve zamansız mekânın ruhunda kaybolmak isterseniz, Pazartesi günleri hariç 11.00 – 19.00 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edilebilir, SALT Galata’nın kütüphanesine gidebilir, cafe kısmında keyifli vakit geçirebilir ve benzersiz fotoğraflar çekilebilirsiniz.